Can Dündar’ın hazırladığı belgesel dizi “Yüzyılın Aşkları”nda, geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran aşk hikâyeleri ekrana geliyor.
Tam 46 yıl birlikte yaşadılar; evde, sahnede, stüdyoda, sette… Şimdi Şükran Güngör, Turgutreis’te yatıyor. Mezar taşının üzerinde bir imza daha var- Yıldız Kenter’in imzası…
Can Dündar bu belgeseli şöyle anlatıyor: “İzleyeceğiniz “Yüzyılın Aşkları” belgeseli için Yıldız Kenter’le söyleşiye gittiğimde onlarınkinin çok farklı bir aşk hikayesi olduğunu fark ettim.
Tanıştıklarında Şükran Güngör 30 yaşındaymış; Yıldız Kenter 28…
İkisi de zorlu hayatlardan süzülüp gelmişler. Aşkı, ihaneti, ayrılığı tatmış, yenmiş, yenilmişler.
“Aşk değildi ilk hissettiğim” diyor Yıldız Kenter:
“Düzensiz, kaypak bir yaşamdan sonra güveni, huzuru, hoşgörüyü, anlayışı, saygıyı arayan iki insandık. Bizi bunlar yakınlaştırdı. Aşk, sonradan geldi.”
İlişkilerinin 46 yıl sürebilmesi bundan mı acaba…?
Demini almış iki insanın birbirinde anlayışı, huzuru, saygıyı bulması…
İlişkiyi ağırdan alması…
Aşka vakit tanıması…
Oyun arası nikâh!
1964’te evlenmişler. Çevreden habersiz… Gösterişsiz bir törenle…
O gece Pembe Kadın’da birlikte oynamış, sonra Teşvikiye’de bir dost evinde nikâhlanmışlar.
Nikâh çıkışı ikisi de ailesinin evine gitmiş yatmaya…
Çünkü evlenmelerine karşı çıkan ailelerine söyleyememişler nikâhı…
Ertesi gün yine Pembe Kadın’ın sahnesinde buluşmuşlar.
Bu, uzun süre böyle devam etmiş.
Bir küçük not
Sıkıntı çekmişler elbet. Borç yüzünden tiyatrolarının kapandığı, evlerine haciz geldiği olmuş. Hatta bir ara geçim derdi yüzünden Şükran Güngör, Zeki Müren’in alt kadrosunda uduyla sahneye çıkıp şarkı söylemeyi bile düşünmüş.
Ama birlikte, omuz omuza verip aşmışlar o günleri…
Aynı sahne üzerinde birlikte yaşlanmışlar.
Ve Yıldız Kenter, son oyununun galasından eve döndüğünde masanın üzerinde şu notu bulmuş:
“Bütün dünya bu akşam bir daha öğrendi, oyunun oyunculuğun ne olduğunu… Allah seni nazarlardan, kem gözlerden korusun. Şükran”
Bu notu, başucundaki çekmecede saklıyor hâlâ…
“Bu evde hâlâ her an onunla yaşıyorum” diyor, “Tek zorluk var- Ona sarılamıyorum”.
Şükran Güngör, şimdi Turgutreis’te denize karşı yatıyor.
Mezar taşının üzerinde, kendi imzasının hemen yanında bir imza daha var:
Yıldız Kenter’in imzası…”
Yıldız Kenter’den Şükran Güngör’e Mektup
“Ellerine dokunamıyorum, ağlıyorum.”
Şükran Güngör’ü yitirdiğinden beri her fırsatta ona mektup yazıyor Yıldız Kenter… Aşağıdaki mektup, bu karşılıksız mektupların ilki:
Canım’a ilk mektup
Şükraaaan!
Bebeğim,
Koca kafalım,
Kara adamım,
Eğri bacaklım,
Yakışıklım,
Bunları çabucak, arka arkaya sıraladığımda gülerdin mutlaka. İnanılmaz güzellikte bir gülüş.. Mahmut’un çektiği resimdeki gibi… En İyi Oyuncu ödülünü aldığında, sevinçle kucaklaştığımızda çekilen fotoğrafımızdaki gibi… O resimlere ve kafamdaki sonsuz resimlerine baktığımda, büyük acıma senin gibi gülümseyerek bakmaya ve büyümeye çalışıyorum. Kafamda, yüreğimde, önümde, ardımdasın. Hep yanımdasın. Çiçeklerde, esen rüzgarda, Doğan güneşte, incecik beliren ayda, dolunayda hep sen varsın. Yanımdasın. Seni duyuyorum, seninle yaşıyorum. Sana uzanmak, o şefkatli ellerine dokunmak istiyorum.
Dokunamıyorum…
Ağlıyorum.
Yıldız.”
Hakkı Devrim ise “Ben de bu aşkın şahidiyim” adlı yazısında şöyle anlatıyor Yıldız Kenter ve Şükran Güngör’ün aşkını:
Evde veya gazetede, masamın karşısındaki televizyon hep açık durur. Bizi ilgilendiren programlardan biriyse, Gülseren Hanım da gelir birlikte seyrederiz. Dün, hayatımda belki de ilk defa, hem de gün ortasında, kalemi bırakıp arkama yaslandım ve Yüzyılın Aşkları’ndan birini gözümü kırpmadan, sonuna kadar seyrettim.
Can Dündar, bildiğim bir aşkın hikâyesini anlatıyordu- Yıldız Kenter ile Şükran Güngör’ün aşkını (CNN Türk, 19 mayıs).
Sanki birbirimizi sık sık görebilirmişiz gibi, Yıldız Hanım’ı dinlerken Şükran’ı da ne kadar özlediğimi hissettim. Hiç kavga etmedik sanırım onunla, belki bundandır… Şükran sakin sular gibi, insana huzur ve mutluluk veren bir arkadaştı.Aynı sanatın mensubu eşler arasında, dışa vuran veya gizlenen çekişmeler, gerginlikler hep olur. Bizden ve dışarıdan örnekler verebilirim. Bu yüzden akıl sağlığını kaybetmiş, hastanelere düşmüş dünya ünlüleri var.
Bu benim iki sevgili arkadaşımın arasında böyle bir rekabet hiç söz konusu olmadı. Bir mülakattan alıntılamış Can Dündar da; kendisine müebbet âşık eşini «O benim devamlı hocam» diye tarif edebilen bir adam. İki sanatçı arasında önlenemez rekabeti akla hayale bile getirmez bir aşktı onlarınki. Ben, kocasını Yıldız’ın Şükran’ı sevdiği kadar sahiplenmiş pek az kadın tanıdım.
Farklı bir noktadan, çocukluk, çok gençlik ertesi ilk olgunluk döneminde başlamış, değişik bir aşktır onlarınki. Ben tanıdığımda, onlar henüz birbirini tanımamıştı. Radyo Tiyatrosu’nun devamlı oyuncularından Şükran ile yaz ayları İstanbul’a geldiğinde İstanbul Radyosu’na da uğrayan Yıldız Hanım.
Can sayesinde dün onunla, ağlamaya bir salise kala, gözyaşlarına böyle dakikalarca ve gaddarca hükmedebilişine hayranlık duyarak ve beni ağlatan da işte bu diye mazeretlenerek, Şükran hasretini paylaştık.
Hakkı Devrim
20/05/2004
Kaynak: can.dundar @ e-kolay.net