Sabahattin Yakut / Ya da gelenekselci çağdaş İsmayıl Hakkı BALTACIOĞLU
Ya da gelenekselci çağdaş İsmayıl Hakkı BALTACIOĞLU
Tiyatro yapıyoruz.. Bütün memleketçe… Durmadan tiyatro yapıyoruz… Hani hiç bitmeyesi oyunlar… Yaldır yaldır oyunlar yazılıyor… Patır patır oyunlar yönetiliyor… Oyuncular şapır şapır terliyor ve üretiyoruz da üretiyoruz… Amanın, yok böylesi… Herhalde dünya üzerinde bizim kadar çalışkanı yoktur bu iş üzerine…
Gerçekten ironi değil bu üretim aşaması… Ama sanki bir yerlerde bir yanlış var… Sanki hepimizin es geçtiği bir sorun var… Biz anca taklit ediyoruz ve yaptığımız da gerçeğin kötü bir taklidi olsa gerek... “Geleneksele bağlayacak gene” diyecek birileri belki de… Belki de “Yine kime kızdı acaba?” diyecekler… Ama derdim bu değil… Derdim, zoraki yapılan işler… Oyun yazmaya kalkanlar genel olarak artık ‘ben de yazayım, ben de yazarım, ben de yazıyorum, bakın ben yazdım’ demek için yazıyor sanki… Oyun yönetmeye kalkanlar ‘ben de yönetirim’le başlayıp yazar olmak isteyenlerle aynı yolu izliyor gibi… Oyuncular ise gariplerim; bir yerde bir şey yapmak ya da yaptığını sanmak adına, bir yerlere ait olmak adına bir şeyler yapıyor gibi… Elbette yazar olan yazarı, yönetmen olan yönetmeni yerle yeksan edecek kadar ahlaksız, kendini bilmez değilim… Oyuncunun derdi de, kendim de oyuncu olduğumdan, bildiğim mevzular; kendimi kayırmadan… Ama sanki gerçekten çoğunluğuk olarak ne yaptığımızı bilmez bir şekilde yapıyoruz işlerimizi… Arada çıkan iyi şeyler yok değil tabi… Ama arada kötüler olsa daha iyiydi sanki… Neyse… Diyeceğim şudur ki; sanki biraz öze dönme vakti gelmiştir… Biraz geleneğimizde yatan cevheri artık fark etme zamanı gelmiştir…
Sorsan okumaz etmez, okulda okudukları yeten bir camiayız -ki ne kadar okuduk o da tartışılır… Zeliha Berksoy‘un öğrencilerine ilk tanışmada söylediği söz benim için çok manidar ve bir o kadar gerçektir… Kendisi benim hocam olmadı ama olsun… Neyse uzatmayayım; Zeliha Hoca şöyle der öğrencilerine “Şu listedeki 50 kitabı okuyun gelin ki aynı dili konuşabilelim…” Bu sözü hiç duymamış yahut duyup da yanlış anlamış bir çok tiyatro erbabı bu elli kitabı ve dahasını okuMAYARAK aynı dili konuşmayı seçmiş gibi duruyor… Dolayısıyla şuraya geleceğim; durup durup geleneksel diyorum ve yanlış anlaşabilirim diye bu defa kimden feyz alarak böyle konuştuğum bilinsin diye ISMAYIL HAKKI BALTACIOĞLU‘ndan ve hiç de gelenekçi olmayan batı tiyatrosunun peşinden koştuğu gelenekselimizden bahsedeceğim çok kısa olarak; Baltacıoğlu‘nun kendi kaleminden… Kim bilir, bana değdiği gibi başkalarına da değer belki…
Kimdir bu adam, ne demiştir, neden demiştir… Ne haddinedir ki zamanında Muhsin Ertuğrul‘u ve dahası, orada da sınırını bilemeyip, Meyerhold‘un yaptığının hem doğru hem de yanlışı barındırdığını söyleyip, eleştirmiştir… Oyuncuyu odaklayan bir kuram ile çağdaş olanın gelenekte olduğunu haykırıp savunup durmuştur; geleneksel olan ise oyuncu merkezli bir tiyatrodur demiştir. “…Karşıtlarım, bana karşı hiç doğru olmayan bir saldırı biçimini seçtiler: ‘Baltacıoğlu tiyatrodan sahneyi, dekoru, her şeyi kaldırıyor, tiyatroyu yalnızca oyuncuya bırakıyor’ dediler. Neden böyle davrandılar? Açık açık anlatmış olduğum bu görüşümü anlayamayacak kadar algılama yeteneğinden yoksun olduklarından mı? Hayır, sırf tembelliklerinden. Benim dediğimi iyice anlarlarsa, ister istemez bu düşüncemi kabul edecekler, kabul edince de her şeyi yeni baştan gözden geçirip tarayacaklar ve tiyatro değerleri üzerinde tartışmaları gerekecek; belki de tiyatro sanatı öğeleri arasında bir değer sırası aranacak. Bazı bağlantıları koparmak, bazı temel görüşleri söküp atmak, bazı putları kırmak gerekecek…” Nasıl? Merak ettiniz mi? Belki çok güzel, çok yeni eski şeyler sizi bekliyordur… Belki de sizin de yapmak istediğiniz yahut izlemek istediğiniz böyle bir tiyatrodur… Belki de şimdiye kadar Türk tiyatrosunda böyle yenilikçi bir dehaya rastlamadınız?.. Kim bilir…