Sabahattin Yakut – Ya da eğitilmemiş hoca olmak…
Oyunculuk eğitiminde sanırım çığır açmış bir ülkeyiz artık…
Oyunculuk eğitim alanları, televizyon ve sinemanın da sağladıkları imkanlar dahilinde artık her yerde… Hem de yediden yetmiş yediye… Herkes oyuncu olmak istiyor; ya kendi ya çocuğu ya da kardeşi… Tamam olsun… Bunda da sıkıntı yok. Yetenekten daha fazlası çalışmaktır çünkü. Neyse, çalışacak oyuncu bulunur da, bu çalıştıracak insanlar nereden bu kadar çalıştırma yetisine sahip?! O biraz sıkıntı… Bari okul öncesi ve benzeri yaşlardaki çocuklar bu konuda biraz daha şanslı diyebilirsiniz… Ne de olsa diplomalı yahut sertifikalı yaratıcı drama hocalarına emanet çocuklar… Bu durum incelendiğinde her eğitim kurumu için aynı olduğu söylenemeyecektir… Ama yaratıcı drama zaten sadece okul öncesi çocuklar için değil aynı zamanda büyük şirketlerin personel eğitiminde de sıklıkla kullanılmaktadır.
Ancak tam da bu noktada birçok tiyatro hocası pörtlemeye başlıyor. Artık okul okumuş okumamış, birkaç oyunda oynamış, bir iki medya mecrasında yer almış insanlar bile tiyatro hocalığı yapabiliyor… Belki de muhteşem oyuncular bu sebeple heba oluyor, yahut kirletiliyor…
Oynamak demek, öncelikle eylem gerektiren bir durum olduğundan kişinin kendi bedenini, kendini doğru tanıması ve araştırması üzerine kurulu iken bu durum hiç de iç açıcı gözükmüyor. Daha sahnede duramayan, hareket edemeyen, konuşamayan insanlarla doluyor her yer. Ne yazık ki bu durum en çok da onlara zarar veriyor. Tiyatroya da zararı olmuyor mu? Elbet oluyor.
David Mamet oyunculuk eğitimi alırken öğrencilerin şarlatan ve kendi hırsları içinde kıvranan beceriksiz hocaların elinde kirlendiklerinden bahseder. Buna da kendini örnek olarak verir. Çünkü yapılan herhangi bir egzersizin kulaktan dolma yahut bir iki haftalık workshoplara dayandırılarak yapılması öğrencinin her şeyi anlamış gibi yapmasına, anlamamış görünürse küçük düşeceğini düşünmesine, aptal gibi görünmek istememesine sebep oluyor. Bu durum tabii ki oyuncunun psikolojisine de ciddi olarak olumsuz yönde etki ediyor ve hırslı egolu bireylere yahut ezik starlara dönüştürüyor.
Tiyatro eğitiminde ciddi bir düşünce tarihi, felsefe, dans, ritim, şan, eskrim, ses konuşma, dramaturgi eğitimlerinin yanı sıra doğaçlama ve rol mimik- oyunculuk- dersleri verilmektedir… En azından güzel sanatlar ve konservatuvarlarda bu böyle işler. Bazı iyi akademi ve tiyatro kurslarında da buna rastlamak zor da olsa mümkün. Neyse, sorun da tam da bu işte.
Misal, bir doğaçlama dersinde öğrenci yol gösterici hoca eşliğinde yaptığı ayna egzersizlerini yaparken ne kadar da aynı anda yaparsak partnerimle birbirimizi o kadar iyi anlarız diye düşünse de bu çalışmayı neden yaptığını hiçbir zaman bilemeyecektir mesela… Yahut olmayan bir nesneyi neden kokladığını 20 yıl sonra kendi çözecektir biraz şanslıysa… Ama aynı zamanda hiçbir zaman anlayamayacaktır.
“Şimdi gözlerini kapat ve Himalayalar’ın üstündesin” dendiğinde nasıl oluyor da üstün konsantrasyonları sayesinde diğerlerinin nasıl oraya çıktığını… “Yalan! Koca bir yalan! Herkes parke zeminin üstünde işte!” diye bağıramayacak ve kendinden şüphe duyacak… Aynı zamanda kendine biraz güveni varsa arkadaşlarına bu durumdan ötürü güvenemeyecektir.
Yahut tirat çalışma meselesi… Birçok hocanın kaçış noktasıdır. Tirat ezberle gel ve duyguları yarat, durumu algıla ve oyna… Olmadı al hocanın duygularıyla oyna… “Hoca oynayınca oluyor bak…” Tabii ki olur. Çünkü sen bir şey bilmiyorsun ve o da hoca… Kesin doğrudur… Doğru değil işte. O senin duygun değil… O senin araştırman değil öğrenci. Elbette hocanı anca taklit edebilirsin… Ama bir tiradı hazırlarken karakteri araştırmayı, çözmeyi bilmezse nasıl yaşar sahne üstünde?! Zaten hep hocayı taklit etmesi yahut anlamış gibi görünmesi gerektiyse şimdi nasıl oynayacak demiyorum; şimdi nasıl hoca olacak?! Bu durum tiyatro okullarında bile böyleyse dışarıyı varın siz düşünün…
Büfe açarken bile bir esnaflık ister durum. Yoksa batar dükkan… Öğrenci olamadan hoca olmak niye?! Ender de olsa elbet rüştünü ispat etmiş iyi insanlar var yol gösterici olarak yahut hoca olarak… Ama ne yazık ki kendini daha çözememiş insanların gencecik insanların heveslerini, çalışmalarını ve onları birer hastalıklı birey hâline getirmelerini kabullenemiyorum… Oyunculuk eğitimi bir bakıma biraz keşif biraz yolculuk hâlidir derler ya, işte bu durum ciddi bir sistematiğe bağlıdır… Önce sahnede susmasını öğrenir insan, sonra konuştururlar zaten. Hoca dediğin ise konuşan anlatan değil, seninle senin yolculuğuna çıkabilecek kadar güvenebileceğin bir tiyatro bilen olmalıdır… Eskiden öğrenci olmak bile ayrı bir iyi niyet, irade, istek, aklıselimlik ve zeka parıltısı gerektirirken şimdi hocadan bile beklenmiyor bu durum. Varın biz düşünelim…