Köşe YazarlarıYurttan Haberler

Özlem Özdemir – Hayır’lı Baharlar İçin Hatırlatma…

Bahar yüzünü göstermeye başlıyor… Ve fakat biz, yani bu ülkenin yurttaşları, ilk kez baharı endişeyle bekliyoruz. Oysa bahar ne güzeldir… Ağaçların filizlenen çiçekleri, yağmurun ardından burun deliklerimize sızan toprak kokusu (İstanbul’da artık sadece hayal gerçi!), ılık esen rüzgârın tenimizi okşayan şefkatli eli, uzayan günler ve geç batan güneş… Doğanın uyanışı, yani yaşamın yenilenmesi aynı zamanda. Fakat ne yazık ki, bu bahar ilk kez bu güzellikleri getirmeyebilir. Düşüncesi bile uyku kaçırıyor! Bu bahar son bahar olabilir mi yurdumuzun üzerinde doğacak? Bir süre uzun bir kışa girebilir miyiz? Ben şahsen kış sevmem. Ama baharın gelişini beklemeyi hep sevdim. Ancak bitimsiz bir kışa dayanabileceğimi sanmıyorum. Baharlardan vazgeçemeyeceğim için “Hayır” diyerek, Hayır’lı baharlar dileyeceğim… Bu topraklara ve içimizdeki “biz” sevgisine tüm kalbimle inanıyorum… Eminim ki, bu bahar yine çiçekler açacak yurdumda ve güneş yine aydınlatacak günlerimizi… Hâl böyle olunca, bu yazıda Cumhuriyet’ten bugüne Türk tiyatrosu için aydınlanmanın parçası olan kişileri hatırlatmak istedim. Aydınlanmanın peşinde, yılmadan mücadele eden tüm dostlara selam olsun…
Cumhuriyet kurulduğunda tiyatroda Batı modelini benimseyen Türk tiyatrosu hem tiyatronun kurumsallaşması hem de oyun yazarlığının gelişmesi için bugün bile büyük sayılacak adımlar atar. Cumhuriyet’in kuruluşunda kültüre ve sanatçıya verilen önemi söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Meclis konuşmalarında bile tiyatrodan bahsedilir, Atatürk’ün kendisinin bizzat sanata verdiği önem sayısız örnekle bilinir. İlk kadın sanatçılarımızın çoğu Atatürk’ün bizzat teşvikiyle yetişir…

Muhsin Ertuğrul
Gelelim kurumsal ve de üretim anlamında neler yapıldığına… Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul’dan gelir. 1927’de, Darülbedayi’nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini atar. Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi’nin bir bölümü olarak açılır. 1941’de Tatbikat Sahnesi açılır. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949’da Devlet Tiyatroları resmen kurulur.  
 

Ödenekli ve özel tiyatroların yükselişi

1950’den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlanır. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye’nin her yanında izleyiciye ulaşır hâle gelir. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip olur. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında ise 1960’larda büyük bir artış görülür. Etkinliklerini 1960’lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, orta oyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da vardır.
Ne yazık ki hâlâ yeterince gelişme sağlanamayan Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet döneminde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterir. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirirler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin‘in “Yaprak Dökümü” (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer’in “Köşebaşı”sı (1984) olur. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirmiştir.  Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürür. 1950’lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro sahnesinde gündeme getirilir. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazanır. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine girişirler.  
 

Tiyatronun parlak yılları

1960’lar Türk tiyatro edebiyatı için de parlak bir dönem olur. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğilir. Bir yandan orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye taşınır.  

Gülriz Sururi – Engin Cezzar
Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verirler. 1960’ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlar da yazılmaya başlanır. Sermet Çağan‘ın, Brecht’in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı “Ayak Bacak Fabrikası” (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği olur.  Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960’larda Haldun Taner‘den gelir. Ahmet Kutsi Tecer‘in 1940’larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı “Köşebaşı” oyununun ardından, 1950’lerde ve 1960’ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964’te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Keşanlı Ali Destanı”yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı olur.  
1970’lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durur. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelenir; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazılır. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunları, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman‘ın aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı‘nın ve “Asiye Nasıl Kurtulur?” oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören‘in eserleridir.  
1980’lerde ise oyun yazarlığında nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşanır. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970’lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu, 1980’lerde Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Memet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilenir.
2000’lerde genç yazarların alternatif sahnelerde kendi dillerini aradıkları eserler anlamında bir hareket görülür. Son yıllarda ise ülkenin içinden geçtiği süreç anlamında tiyatro yine bir durgunluk sürecine girmiş gibi görünse de tiyatro hiçbir zaman bitmeyecektir. Bu dönem geçecek ve inanıyorum ki, bu dönemi anlatan eserler yakın zamanda daha yoğun biçimde sahnelenecektir.
Bütün baskıya ve korkuya rağmen üretmeye devam eden sanatçılarımız az da olsalar varlar ve iyi ki varlar! Son olarak varını yoğunu yeni bir sahne açmaya adayan Şevket Çoruh, Baba Sahne ile alkışlanacak bir işe imza attı. Yolu açık olsun… Emre Kınay, Sevinç Erbulak ve Fırat Tanış gibi genç kuşak tiyatrocular inatla tiyatroyla seyirciye ulaşmak için çalışıyor. Serhat Kılıç Nisan ayında yeni bir tiyatro kuruyor, Mert Fırat Moda Sahnesi’nin ardından arkadaşlarıyla Das Das isimli bir kültür merkezi kuruyor… Bizim kuşağımızın yüz akı bu arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Onlar inatla çalıştıkça bizler de inatla yanlarında olmaya devam edeceğiz…
 
Not: Şımarıklık kabul edilmemesi dileğiyle, naçizane bir duyurum var. Cumhuriyet Işığında Söyleşiler adlı ilk kitabım okurla buluştu. Aydınlık Türkiye için üretmeye devam eden, sanatın her dalından değerli 23 kişiyle hem hayat hikâyelerini hem Cumhuriyet’ten bugüne son 15 yılda değişenleri, neler yaşadıklarını konuştuk. Gelecek kuşaklara belge olması amacıyla yazdığım kitabımdan Müstehak okurlarını haberdar etmek istedim…
Cumhuriyet ışığı ülkemizi daima aydınlatmaya devam etsin diye…
 
Hayır’lı baharlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu